Ekrem Çulfa
Kırsal bir yerleşim yerinde yaşayan bir kadın evlerinin yakınında kanadı kırılmış bir kartal yavrusunu bulur. Yavru kartalı evine götürüp tedavi ettirip normal yaşantısına devam eder. Kadının rutin işleri devam eder; ev işlerini yapar beşikteki bebeğinin bakımını ve beslenmesini sağlar. Aradan uzun bir zaman geçer ve kartal hızlıca büyümeye, daha çevik olmaya başlar. Doğası gereği bu yırtıcı hayvan genetik olarak tetikleyici koşullanmayla yoğun uyarıcı aldığında türünün ve işlevinin gerektirdiği içgüdüye göre hareket etmesi kaçınılmazdır. Dışardaki ev işlerini hal etmeye çıkan kadın eve döndüğünde kapıda ağzı kanlar içinde kartalı görür. Bu görüntü karşısında beyin nörobiyolojik bir refleks gibi vücudundaki kanı daha hızlı kaçmak kurtulmak için büyük kaslara çekilir ve yüzündeki kanın azalmasıyla yüzü beyaza bürünür ve zihni durumu daha iyi değerlendirme için alternatif seçenekler ararken bir süre donuk kalır. Alternatif seçeneklerin başına gelmesinden en çok korktuğu düşüncesi diğerlerine göre daha ağır kalınca vücudundaki kan bir silaha sarılmayı ve vurmaya yardımcı olmak için ellerine yönelir. Adrenalin hormonu salgılanınca çevik hareket etmeye yetecek enerjiyi oluşturmasıyla saniyeler içinde kadın eline geçirdiği sert cisimle hiç düşünmeden ve tereddüt etmeden koktuğunun başına gelmiş olma ihtimalinin kesinlik kazandığı kararlılık ve inançla kartala vurup onu hemen öldürür. Telaş ve korkuyla beşiğe doğru koşuşturan kadın gördüğü manzara karşında şok olur; dili damağına yapışır gözleri fal taşı gibi açılır gözbebekleri büyür ve kendini ayakta tutacak gücü ve takati bulamaz hisseder ve oracıkta yığılır beşiğin önüne. Maruz kaldığı görüntü karşısında çaresiz bir üzüntü hisseder. Kadının yaşadığı pişmanlık olan durumu değiştiremiyor maalesef. Bu davranışının nörobiyolojik kökeninden nasıl meydana geldiğini bilememesinin noksanlığıyla hayıflanarak olay örüntüsünü anlamaya çalışır. Aslında bu davranışın nörobiyolojik kökeni bilişsel devrim çağını başlatan Homo Sapiens (Düşünen Tür)in ortaya çıkmasıyla diğer primatlara göre daha büyük bir neokortekse sahip oluşuyla başlar. Kendi içsel acısıyla depreşen birey hayatın anlam ve tadını sağlayan duyguların merkezi olan Limbik Sistem bu durumu snaptik bir elektrokimsayal bir taşıyıcı olan nörotransmitterle olaya müdahale etme emrini verişinin farkındalığını elbette algılamayacaktır. Kafasında "ben nasıl böyle bir hata yaptım", "bunu nasıl önceden tahmin edemedim" diye düşünsel olarak kendini muhakeme ederken, nörobiyolojik olarak maruz kaldığı olay karşısında önce şaşkınlık yaşayıp gözlerini olduğundan daha fazla açması ve vücudundaki kanının savaş ya da kaç otonom direktifiyle bir an dona kalması ardından olayın beyine kodlanıp iletildikten sonra karar mercilerin bir eylemi başlatmasını onay verdikten sonra beynimizin duygulardan sorumlu Limbik Sistemi yapılarından ilk önce olayın hatırlanmasını, tanınmasını sağlayan Hipokampüsten geçtikten sonra bilinen durumun olası tehlike fantezi-korkularını sıralamaya çalışırken içlerinden en fazla korkulan durumun gerçekleşmiş olma durumununda bu alternatif seçenekler içinde olması olayın beynimizin korku merkezi olan Amigdala tarafından bu duruma neden olan veya sağlayan nesne-canlıya karşı ani bir öfke patlatarak adrenalin hormonunun salgılanmasına, kalp atışların hızlanmasına ve ellere daha fazla güç ve kuvvet vermek için kanın el-kollara çekilmesini sağladığını muhtemelen hiç bir zaman algılayamayacaktır. Bu kararı veren beyindeki merci, olayların beynimizin sol lobuna ulaşıp mantıksal değerlendirme yaptıktan sonra emri veren korteksler maalesef beynimizin karar verme mercilerinden diğeri olan Amigdala'dan olayları mantıklı ve tutarlı değerlendirmesinden kaynaklı daha yavaş olması böylesi korkunç bir olayın gerçekleşmesinin önüne geçemdi. Bir olayın değerlendirip karara bağlanması beynin bu iki parçası tarafından sağlanır. Kadının karşısında şok ve üzüntü duyduğu manzara aslında beşiğinin üzerinde yaralarını sarıp bakımını sağladığı kartal tarafından parçalanmış bir yılandı ve bu yüzden kartalın ağzı kanlarla doluydu. Düşündüğünün başına gelmiş olabilme ihtimalinin yarattığı korku ve öfke, şimdi ise asla telafi edemeyeceği ve unutamayacağı bir pişmanlık ve üzüntü içerisinde olması durumu tekrar düzeltemeyecektir. Uzman Klinik Psikolog
sakirernas@gmail.com
Kişinin bir eylemi başlatma, bir eylemi sürdürme ve herhangi bir şeyin etkisi altında kalmadan karar vermesi, seçim yapma özgürlüğü bireyin kendi duygularının farkına varması onları tanıması ve diğer insanlarında duygularını anlayıp ona göre hareket etmesi bireyin özerklik ve öz bilinciyle ilişkili olup bu iki değişkenin duygusal ve düşünsel zihnimizi ne kadar oranda kullandığımızı ve davranışlarımızı başlatan nörobiyolojik oluşumunun farkındalığını göz önüne serer. Bu durumu bir analoji ile anlatalım. Sevgilisinden ayrılma kararı alan bir kadının arkadaşına bu durumu anlatırken üzüntü ve gözyaşları içerisinde sevgilisini artık sevmediğini anlattığını düşünelim. Kadının düşünsel zihninin bu durumu artık kabul edemediğini onaylamadığını ve bu durumu devam etmeyeceğine dair karar verirken duygusal zihninin ise hayatında onca anı paylaştığı önemli bir yer tutan birinin artık hayatında olmaması onu varoluşsal bir kaygı boşluğuna iter. Bu durum bireyin düşünsel zihniyle olayı kapatmasına rağmen duygusal zihniyle olan durumu henüz tam tartmamış olması, yerine oturtulmamış ve içselleştiremediğinin kanıtıdır. Kadının bu ikilemi onu iki derede bir arada bırakılmış olma durumunu yaşatır.
Mutlu bir yaşam için bireyin duygusal yönünü keşfetmesi tanıması ve ona nasıl tepki vermesini bilmesiyle, olayları düşünsel zihniyle muhakeme edip doğru şemalarla örüntüleyip bu durumu içselleştirmesinde yatar. Bireyin mutlu bir hayat sürdürmesi içerisinde bulunduğu durumu biyopsikospiritual homeostazinini gerçekleştirmesiyle olur. Bu kavramın açılımı; Biyo vücut, psiko akıl, spiritual ruh, homeostazin ise bu oluşumların gerçekleşebilmesi için ideal ortamı sağlar. Kısacası bu durumun gerçekleşebilmesi için bireyin geçmiş yaşantılarına duymuş olduğu pişmanlıklarını, hayal kırıklıklarını, yaşayamadıklarına hayıflanmalarını vb. davranışlarına takılı kalmamasına ve bu durumu kabullenip değiştirebilmek için bir şeyler yapmasına; gelecekle iligili gerçekleşme olasılığı çok düşük olan hayal ve fantezi dünyasının içinde kaybolup kendini gerçekdışı, bireysel ve bencilce avutmalarını bir kenara bırakıp onların yerine kendini keşfetmesine ve kendini gerçekleştirme amacına uygun hedefler seçerek bu iki durumu yani geçmişte kalan pişmanlıklarını, hayal kırıklıklarını ve gelecekle ilgili kaygı ve korkularının üstesinden gelebilmek için kişisel benliğine uygun amaçlar seçip şimdi ve burada yani şuan ki zaman diliminde değiştirmesinden geçer.
Bambaşka konularda buluşmak üzere... Kendinize iyi davranın.
Şakir ERNAS
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Yazarın diğer yazıları
Kendi Varlığını Duyurma Haykırışı: Saldırganlık ve Kızgınlık
- 13/01/2018
Sosyal bir varlık olan insan kendi içindeki gizemi keşfedip ulaşma uğruna ilk olarak fizyolojik ihtiyaçlarını giderdikten sonra bir ferdi olduğu sosyokültürel yapıya aidiyet ve sevilmeye yönelik gereksinimlerinin karşılanmasında kendi
Kendi Olmanın Orijinal Otantikliği: Özbenlik, Özgüven ve Özfarkındalık
- 13/01/2018
Bizi biz yapan şey nedir? Kişiliğimizi oluşturan oluşturan iki temel boyut var; biri kimine göre genetik mirasımızın bir hediyesi veya kimine göre bir vebası olan mizaç(huy), diğeri ise çevresel etmenlerin etkileşimiyle gelişen karakter.
Pazartesi sendromu nedir?
- 11/01/2018
Kişi ekonomik kaygılarını mesai başlangıç günü olarak kabul edilen pazartesi günü Afrika’da her gün bir ceylan uyanır yaşamak için dünddn hızlı Koşmalı Afrika’danHer gün biraz daha aç kalmamak için benden hızlı koşmak hikayesind
Pazartesi sendromu nedir?
- 10/01/2018
Pazartesi sendromu ile nasıl baş edebiliriz pazartesi sendromu danışma hattı 0544 724 36 50 kişi ekonomik kaygılarının mesai başlangıç günü olarak kabul edilen Pazartesi günü Afrika'da her gün bir ceylan uyanır
DUYGUSAL VE DÜŞÜNSEL ZİHNİN NÖROBİYOLOJİSİ
- 11/09/2017
Kendi içsel acısıyla depreşen birey hayatın anlam ve tadını sağlayan duyguların merkezi olan Limbik Sistem bu durumu snaptik bir elektrokimsayal bir taşıyıcı olan nörotransmitterle olaya müdahale etme emrini verişinin farkındalığını algılamaz.