Ekrem Çulfa
Ergenlik dönemi, çocuğun kendi
kimliğini bulma dönemidir. Çocuklar bir önceki dönemde uyumlu davranışlar
sergileseler dahi, ergenlikte tepki ve davranışlarında görülen belirgin
değişmeler, ebeveynlerini şaşırtabilir. Aile, her şeyin yoluna girdiğini
sandığı bir dönemde, çocuğun birdenbire ortaya çıkan, nedensiz öfke
patlamalarına, tedirginliklerine ve huysuzluklarına bir anlam veremeyebilirler.
Evet, bu zamana, çocuğun kimlik karmaşası yaşadığı ve riskli davranışlar sergilediği,
özerkleşme dönemi de denebilir. ‘’Bulüğ çağı, deliliğin bir
şubesidir.’’ diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v).(1) ‘’Ergenlik
döneminde, çocukların delilik halinin hem ruhsal hem de biyolojik sebepleri
vardır.Bu dönemde, anne babaya bağımlı olan çocuk, ebeveynden güvenli bir
şekilde ayrılması gerekmektedir. Çocuğun ailesi ile ilgili olan bir önceki
evredeki bağlanma şekillerine göre, ergenlik dönemindeki özerklik safhası
şekillenmiş oluyor. Çocuğun ebeveyni ile birlikteliği, ‘’Kaygılı Bağlanma’’ise , kendisine zarar verileceği veya kendi
başına başarılı olamayacağı endişesinden dolayı, özerkleşme döneminde
ailesinden çok zor ayrılabilir. Ebeveyni ile olan bağlantısı, ‘’Kaçıngan Bağlanma’’ise, hadiselere
göre, kendi çıkarını da gözeterek, bir taraftan ailesine yaklaşırken, diğer
taraftan ani kaçışlar sergiliyebiliyor. Ailesi ile olan ilişkisi, ‘’ Agresif Bağlanma’’ şeklinde ise,
onlarla ve yakın çevresiyle sürekli kendini ispat edip, kabullendirircesine
kavga halinde olabiliyor. Bağlılığı, ‘’Dezorganize
Bağlanma’’ , ise dengesiz ve tutarsız davranışlar sergileyip, nerede ne
zaman hareket edeceği belli olmayan bir birey haline bürünebiliyor. Geçmişte
yaşamış olduğu durumlar ergeni, ailesi ve çevresiyle olan bağlanma sitillerini
öğrenmeye sevk ediyor. Özellikle ergen bu beceriyi, yani bir taraftan anne
babasını sevip, kendisini ailenin bir ferdi hissetmesi, diğer taraftan
özerkliğini ispat edip, ailesini uzaktan sevebilme duygusunu geliştirmesi
gerekiyor.’’.(2) Ergenlik, genel olarak on (10)
yaşında başlayıp, yirmi dört (24) yaşına kadar devam edebilir. Bu dönemi,
erken, orta ve geç ergenlik olarak üç safhada ele alabiliriz. On ve on iki (10-12) yaşları,
ergenin erken ergenlik dönemidir. Bu
dilimde, çocuk fiziksel ve cinsel yapısını kendi vücudunda tanımış olur. İlk
olarak ergen, bedeni ve kendisinde var
olan kişisel rolüne karşı uzaklık hisseder. Bu yabancılaşma, onda
tahammülsüzlükler ve hırçınlıklar ile birlikte, sebepsiz yere öfke nöbetlerinin
ve sık ağlamaların geçirilmesine sebebiyet verecektir. On iki ve on sekiz (12-18) yaşları
arası ergenliğin orta dönemidir.
Süreçte, fiziksel büyümenin devam edip, fizyolojik değişimlere uyum sağlamanın
yanında, özerkliğin ön plana çıktığı görülür. Bu yüzden ergen, anne babadan
ayrı hareket etmek ve kararlarını kendi kendine vermek ister. Tabi ki, bireyin
kendi kararlarını bir başına verebilmesi, özgüveninin ve özsaygısının gelişmesi
ile alakalıdır. Ergenin bu gelişimi, ailesi ve yakın çevresinin desteğiyle
gerçekleşebilecek bir olgudur. Ergenin özerklik yapısına uygun
hareket etme, anne babanın tecrübe ve bilgisi ile de doğru orantılıdır. Çünkü,özerkliğin gelişimi, bir sonraki aşama
olan kimlik oluşturma için önem arz
etmektedir. Ergen, kimlik oluşturma aşamasında, ‘’Ben kimim?’’, ‘’Ben neyim?’’,
‘’Nereye yönelmeliyim?’’, ’’Niçin?’’ gibi sorular sorar. Çocukluktan itibaren
kendisini ailenin bir ferdi olarak kabul eden birey, toplumdaki yeni yerini
aramaya başlar. Tabi ki, böyle bir zamanda arkadaş gruplarının etkisi, anne
babaya nazaran daha baskındır. Hele hele çocuğun fıtri yapısını çözememiş ve
onun özerkliğini kısıtlayacak davranışları sergileyen ebeveynler, çocuğa,
‘’Oturma!’’, ‘’Kalkma!’’, ‘’Şunu bunu yapma!’’ derken, farkında olmadan ergeni
kendilerinden uzaklaştırmış olurlar.Çünkü bu gibi söylemler, çocuğun
özerkliğini ihlaldir.Yani böylesi bir süreçte, anne babanın nasihat veren
konuşmaları dahi genci rahatsız edecektir. Ergen bu durumda, ‘’ Annem babam
beni hala çocuk görüyor’’ deyip, özerklik yapısına aykırı olduğu için, ebeveyni
ile bir çatışmanın içine girecektir. Normalde birey, hem aileden uzaklaşma ve
kendi bireyselliğini ispatlama çabası içinde olup, aynı zamanda anne babanın
sevgi ve desteğine ihtiyaç duyar. Bu çelişkili duygular içinde, başıboş hareket
etme ve sorumlulukları arasında gider gelir. İşte bu kritik süreçte, hem ergen
hem ebeveyn için hataların çok sık yapıldığı bir dönem olması hasebiyle, çoğu
genç dimağın yetiştirilemeden yitirildiği görülebilecektir. Kimlik kaosunun yaşandığı,
kırılgan bir dönem olan ergenlikte ergen, en geniş manasıyla cinsel, kültürel
ve etnik kimliğinin profilini oluşturuyor. Bu minval üzere kendisini
tanımlarken, ona rol model olarak ne sunulmuşsa, onu içselleştirip benimsiyor.
Ebeveynini, evindeki şahsiyetleri seviyorsa, o kimlikleri içselleştiriyor. Eğer
anne babayı sevmiyorsa veya onlara karşı sevginin yanında nefret ve öfkede
varsa başka rol modellereyönelebiliyor. Ebeveynler, sıcak bir aile ortamı
oluşturamadıkları zaman, çocuklarını rol model seçiminde dışarıda arayış içerisine
sokmuş oluyorlar. Huzuru, sevgiyi, muhabbeti, hoşgörüyü evde bulamayan ergen,
vicdanında duyduğu, sosyal çevrede gördüğü bu güzellikleri dışarıda aramaya
başlıyor. Bunun için ebeveynlerin,
‘’Çocuğumuza yaklaşımımız nasıl olmalıdır?’’ sorusunun cevabını bulmaları
gerekiyor. Biz Psikologlar olarak, bu sorunun cevabını, anne babanın ergenin
fizyolojik yapısında aramakla başlayacağını söyleyebiliriz. Ergenlik
dönemlerinin en önemli özelliklerinden biri de, gençlerde akıldan çok hislerin
hakim ve baskın olmasıdır. Ergenin sağ beyni ile sol beyninin gelişmesi en çok
ergenlik döneminde olur. Sol beyin analitik beyindir ve mantıksal kararları
verir. Matematik, fen, muhakeme, analiz, lisan sol beyinde olur. Sağ beyin ise
duygusal beyindir. Duygular, üç boyutlu düşünce, ritm, müzik, sanat sağ beynin
işlevleri arasında yer alır. İşte, bu iki beynin ortasındaNasırsı cisim
olan Corpuscallosum denilen bir köprü vardır. Bu köprü, ergenlik
döneminde olgunlaşır ve gelişir.İşte, sol beyin ile sağ beynin işlevleri arasındaki
dengeyi kuran bu köprü, gelişme evresinde, ergenin hadiseler karşısında, çok
sık bir şekilde deneme yanılma yöntemini uygulamasına sebebiyet verir. Mesela,
ergen yapmak istediği bir aktiviteyi, duygularıyla hareket ederek hemen yapmak
ister, fakat plansız programsız hareket edip, muhakeme yapmadığından, dengesiz
davranışlar sergileyip, hata yapma riskini arttırabilir. Neticede ise bu durum,
duygusal yıpranmalara sebebiyet verebilir. Oysaki ergen, yapacağı tüm
işlerinde duygularının yanına, Latincede Rasyo
kelimesinden gelen Oranı yani Aklıeklediğinde, dengeyi elde eder. Bu
dengeye ulaşma hali, genelde geç
ergenlik dediğimiz on sekiz ve yirmi dört (18-24) yaşları arasındaki döneme
denk gelir. Normal olarak da bu dönemde fiziksel gelişim tamamlanır. Aile ile
olan ilişkilerde çatışmalar azalır ve kişisel olgunlaşma artar. Birey,
toplumsal hayatta alacağı role hazırlanmış olur. ‘’Ailelerin
ergenlik dönemlerinde çocuklarına karşı aşırı otoriter olmaları, ilerleyen
dönemlerde görülen psikiyatrik bozuklukların temelini oluşturabilir. Gelişim
evresi dediğimiz dilimde, sağlıklı ruhsal, bedensel ve cinsel gelişim
göstermeyen bireyler, sonraları şiddet olaylarına karışabilmektedir. Tabi ki,
disiplin, kuralcılık ve hayatın sınırlarını öğretmek ebeveynin sorumluluk alanı
içerisindedir. Lakin, disiplinde olsa, çocukların sergilemiş olduğu
davranışlara karşı olumlu pekiştirme
yöntemikullanılıp,dengeli davranışlar sergilemek varken, bilinçsizceolumsuz pekiştirme yönteminin tercih
sebebi olması, ergenin evden ve ebeveynden uzaklaşmasına sebebiyet verecektir.
Zaten, ebeveyn tarafından, ergenin iç dünyasına sevgi, merhamet, hoşgörü, isar
tohumları atılmış ise, bu dönemde makes bulup, onu gönüllü itaate sevk edecektir.
Ama tam tersi olduğu zamanda ise çocuk, anne babayı daha görür görmez,
kendisini duygusal boşluğa iten hadiseleri ve olayları hatırlayıp, kaçma
eğilimi içerisinde olacaktır. Böyle bir durumda anne babaya çok büyük bir
sorumluluk düşüyor. Ebeveyn, hayat dersi veren değil, o hayatı yaşayıp örnek
olan kişi olması gerekiyor. Oysaki, Ebeveynin Buyurgan yaklaşımıve ergenle
‘’Sen dili’’ ile konuşmasıözellikle ergenlik döneminde çocuktaki savunma ve
inat etme duygusunu tetikliyor. Kendi egosunun tehdit altında olduğunu hisseden
ergen, karşılıklı inatlaşmalarla, ebeveynine karşılık veriyor. Bunun için
çocuğun esnek düşünmeyi öğrenmesi adına, anne babanın, ‘’Ben dili’’ile konuşup yapıcı tavırlarla tesir etmesi gerekiyor.’’(3) Kendi kültürümüzde çok yapılan
hatalardan biride, çocuklarımızı kendisini değersiz hissedecek şekilde, bir
başka kişi ve kişilerle kıyaslayarak büyütmemizdir. Kıyaslanacak objeler
şahıslar değil, sıfatlar ve kavramlar olmalıdır. Ergenin, olumsuzluk ve
başarısızlıklarda, şahıslarla kıyas edildiği zaman, haset ve kıskançlık
duygusunun şişirilip, başkasına potansiyel zarar verebilecek bireyler haline
getirilmesi sağlanmış olur. Çocuğun gelişen kişiliğine ve ruhuna tohum atmak,
ondaki düşünce ve kalp dünyasını zenginleştirmekle olur. Varlık alemi
içerisinde fertlerden bir fert olan ergen, İlahi isimlerin kendisinde yoğun bir
şekilde yansıdığı ayna hükmünde olan kapsamlı bir varlıktır. Bu yüzden,
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’ in ,’'Allah'ın ahlakıyla ahlaklanın'’sözüne ittiba edip, beşerilikten kurtulup, kemale doğru
yürümelidir. Bu yolculukta örnek bir hayat yaşayan anne babanın rehberliğinin,
çocuğa tesir ettiğini ve ileriki dönemlerde onun gelişiminde katkısı olacağını
söylemek yersiz olmaz. Bu nedenle ergenlik dönemindeki bir gence, toplumda,
arkadaş gruplarında ve ailesinde yalnız olmadığını hissettirirken, özgüveni ve
özsaygısını kazanması için yeteri kadar sevgi, saygı, merhamet ve güven
verilmelidir ki, hem sıkıntılı olan bu zaman dilimi kolay atlatılsın, hem de
dünyanın çözülmesi gereken problemlerine çözüm bulabilecek sağlıklı bireyler
yetiştirilebilsin. Uzman Psikolog
Hakan Özbayis 0532 496 0966
dr.hakanozbayis@gmail.com
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Yazarın diğer yazıları
Hamilelik Mükemmeldir
- 14/05/2016
7/24 Psikolojik Danışmanlık 0533 373 81 23
PSİKOTERAPİ NEDİR?
- 17/08/2015
Psikoterapi, ruhsal yolla tedavi etmek şeklinde tanımlanabilir. Psikoterapi terimi, iki kelimenin birleşmesinden meydana gelir. Psiko ve terapi. Psiko, can ve ruh manasındadır. Terapi kelimesi de, bir hastalığın yada bozukluğun tedavisi anlamına geli
ÇOCUKLUK EVRESİ PSİKOLOJİSİ
- 16/06/2015
İnsanın bütün ömrü süresince, dönem dönem meydana gelen değişimleri bize gelişimi açıklar. Evet, insanoğlunun yaşam boyunca gelişimi süreklidir. Fakat gelişimin hızı, insanın çocukluk, ergenlik, erişkinlik ve yaşlılık gibi zaman dilimlerine göre deği
HAMİLELİK PSİKOLOJİSİ
- 14/06/2015
Varlık ağacının en mükemmel meyvesi, evrenin adeta küçültülmüş bir örneği olan insanın yaratılışı ne harikadır. Bu harikulade eserin ortaya çıkmasındaki vesilelerden en birincisi ve en değerlisi annenin varlığıdır.