Ekrem Çulfa
Mutlu olmak için neler yapmalıyız? Neden mutlu olmak istememize rağmen
mutlu olamıyoruz? Mutluluk
ile ilgili iki teori vardır. İlki mutluluk dış kaynaklıdır der. Yani dışarıdaki
şartlar uygunsa insan mutlu olabilir der. Diğeri dışarıdaki şartlardan bağımsız
olarak insan kendi içinde mutlu olmayı başarabilir der. Mutlulukla aramızdaki duvarın
her bir tuğlasını aslında insan kendi örer der. Gerçekten böyle midir sizce? İnsan sadece
düşünceleriyle, sadece alacağı kararlarla mutlu olmayı başarabilir mi? Her iki
ihtimalle de yani bizden kaynaklı sebepler ya da dışarıdaki şartların doğurduğu
sebeplerden dolayı mutlu olmakla ilgili yapabileceğimiz şeyler var mı? Değişmek mümkün mü? Değişmek
mümkündür. İnsan istediği insana gerçekten dönüşebilir. Coğrafya kader midir
konusuna girmeyelim burada, tabii ki doğduğumuz yerde kısıtlamalar olabilir ama
unutmayalım ki bizler de ağaç değiliz. Ekildiğimiz yerde kuruyana kadar
duracağız anlamına gelmez. Yer değiştirebiliriz, çevremizi, düşüncelerimizi,
alışkanlıklarımızı, davranışlarımızı ve gidişatımızı değiştirebiliriz. Yani
şuan mutsuzluk ortamımız her ne ise onu gerçekten değiştirebiliriz. Hindistan’da
filleri yetiştirme metodlarını duymuşsunuzdur. Filler dünyaya geldiklerinde
daha miniciklerken ayaklarından bir zincirle kazıklara bağlanırlar. Filler
mücadele eder çalışırlar oradan kurtulma ama küçücük bünyeleri, küçücük güçleri
o kazığı kopartmaya o zincirlerden kurtulmaya yetmez. Yıllar geçer yavru filler
dev yetişkin fillere dönüşür, tabii ki o kazığın ve zincirin üstesinden gelecek
güçleri vardır artık ama denemezler bile. Çünkü değişemeyeceklerine, özgür olamayacaklarına
inanmışlardır. Fillerin artık kıramadığı şey zincirler değil inançlarıdır. Bilim
bize şunu söylüyor; her yıl insanın vücudundaki atomların %98’i değişir. 5
yılda birde vücudumuzdaki sahip olduğumuz atomların tamamı değişir. Elim geçen
yıl %98 oranda farklı atomlardan oluşuyordu. Her şeyimiz tamamen değişiyorsa,
vücudumuzdaki atomlar 5 yılda bir tamamen yenileniyorsa bizi biz yapan şey
nedir? Metafizik. Bunun bir kısmı da geçmişte kurduğumuz düşünce ve
alışkanlıklardır. Hayata eğer böyle derinlemesine bakmazsak bir ömür boyunca
biz insanız diye yaşar gideriz. Ama aslında olan şey geçmişteki alışkanlık ve
gidişatı sürdüren bir organizma olmaktır. Geçmişimizin kaderimiz olmasına
müsaade etmemeliyiz. Geçmiş tarafından programlanan değil geleceği programlayan
olduğumuzun farkına varırsak eğer hayatımızın en büyük devrimini
gerçekleştirmiş olacağız. Doğru insan ilişkileri Sosyal
canlılarız ve insanın doğasında baskın olan özelliklerden birisi de kendini karşı
tarafa kabul ettirme isteğidir. Yani karşı tarafın ne düşündüğü ne söylediği bizim
için çok önemlidir. Fakat insanlarla olan iletişimimiz bilgi alışverişi, yardımlaşma,
iyilik, güzellik, iyi sohbet, güzel vakit geçirme üzerine olmalıdır. Baskı,
gerginlik, stres, kıyas, arkadan iş çevirme, dedikodu böyle şeyler kaostur ve
kaos herkese zarar verir. Kaosun içindeki her insan mutsuz olur. Ayrıca mutsuz
olmaktan daha kötü bir şey varsa oda birilerini mutsuz etmektir. Bu konuyla
ilgili Stanford üniversitesinin bir araştırması şöyle; insanın yaşam süresi ve
hayat ortalama sağlığı çevresindeki mutsuz insanların sayısı ile çok
alakalıymış. Aslında çok mantıklı geliyor çünkü insan toplumdan, yakın
arkadaşlarından beslenir. Bu maddede iki sonuç çıkartabiliriz. İlki kimseyi
mutsuz etmeyelim. İkincisi de bizimle mutsuzluk üzerine bir iletişim kurmaya
çalışan yani gerginlik, stres, kaygı, kıyas, münakaşa, iş çevirme, dedikodu üzerine
iletişim kurmaya çalışan insanlardan da uzak durduğumuzda bence hayatımızda çok
iyi bir adım atmış olacağız. İnsanlara yak uydurmaya çalışmak yerine üzerinde
yürüdüğümüz yaşam yolunda doğru adımlar atmayı öğrenebiliriz. Toplum ortalamasından kurtul Yaşamımızı
iyileştirmeye, mutluluk seviyemizi yukarılara çekmeye çalışırken unutmamamız
gereken noktalardan birisi de toplumsal mutsuzluktan sıyrılmak. Kültürlerin bazı
default ayarları vardır. Yani toplumların sevgi, saygı, endişe, stres, insana
olan saygı oranları bellidir. Toplumların içindeki insanlar da birbirine
benzer. Neden öyledir? Çünkü benzer şekilde düşünürüz, benzer yerlere gideriz,
benzer şeyleri izleriz, benzer cümleleri kurar, benzer hedeflere sahip oluruz.
Şuan hangi ülkede yaşıyorsanız o ülkedeki kaygılarla sizin şuan özel
hayatınızdaki kaygılar birbirine çok yakındır. Sadece çok düşük bir yüzde keşfe
çıkar, kendi hayatını keşfeder, dışarıdaki kaygılardan kurtulup kendi mutluluğu
için çalışmaya ve yaşamaya başlar. Herkes kendisini mutsuz eden sebepleri şöyle
bir kağıda yazsa eminim ki herkes için geçerli bu, içinden bazıları doğrudan
bizim hayatımızla ilgili olmayan şeyler. Yaşamlarımızla, hayatımızla, doğrudan
alakası olmayan şeyleri kafaya takmaktan, onlarla meşgul olmaktan kurtulursak
belki mutluluk seviyemizi aşağıya çeken şeylerin bazılarından da kurtulmuş
oluruz. Bu basit bir karar gibi gözüküyor ama bence çok cesur bir karar. Hem
bizi ilgilendirmeyen şeylerden uzaklaştığımızda kalan zaman ve mental vakitte hayatımızda
doğrudan etkisi olan şeyleri çözmeye, onlarla ilgilenmeye, hayatımızı
iyileştirmeye daha çok fırsat bulabileceğiz. Şöyle düşünebiliriz; birkaç kitap
bulmak için dev bir kütüphaneye gittik ve kütüphanede milyonlarca kitap var ve
biz bunun derdini, sıkıntısını, stresini yaşıyoruz. Sakin olalım. Hayatımızda
çok sorun olabilir. O kütüphanede de çok fazla kitap olabilir. Ne yapabiliriz? İlgilendiğimiz
rafın önüne gidersek eğer en azından çözmemiz gereken sorunları aza indirgemiş
oluruz. Etkilenmemek için derinleş Denize
gittiğinizde mutlaka gözlemlemişsinizdir. Rüzgarlı havalarda yani dalgalı
havalarda özellikle denizlerin kıyı kısımları biraz bulanık olur. 5-10 metre
derine gittiğinizde o derinlerin suyunun daha berrak olduğunu görürsünüz. Bana
öyle geliyor ki karşılaştığımız olayların büyüklüğü değil bizim sığ olmamız
bizim mutsuzluğumuza sebep oluyor. Zaten bir karış suysak kim üflese bulanırız.
Basit bir laf, bir kıskançlık, bir gol, bir oy, bir bakış, bir unvan hayatlarımızı
altüst edebiliyor. Okyanuslarda ters giden şeyler yok mu? Orada hava her zaman
güzel mi? Hayır. Hemde nasıl ters giden şeyler var orada. Ama bir okyanusu bir fırtına
karıştıramaz. Yüzeyinde dalgalar, köpükler, şimşekler, şiddetli fırtınalar
görebilirsiniz ama derinler her zaman dingin ve sakindir. Bir fırtına anında
eğer okyanusa sorarsak nasıl gidiyor diye her şey yolunda diyecektir. Çünkü
okyanusların yüzeyleri toplam okyanus hacminin %1’i bile değildir. Burada
derinleşmekten bahsediyorum. Yani hayatımızda karşımıza çıkan sorunlara
öğretilegelen açılarla değil orijinal daha gerçek pencerelerden bakmaktan, daha
derinleşmekten bahsediyorum. Bu yazıda buluşarak bunu bir miktar
gerçekleştiriyoruz. Aslında hepimiz derinlerde daha önemli şeylerin peşindeyiz.
Bu tür içerikleri, yazıları takip etmek de derinleşmeye antrenman gibi oluyor. Yani
sanki bir tas suyun okyanuslaşma yolculuğunda tas suyu besleyen kaynaklar
ırmaklar yerine geçiyor. Bir umuttur yaşatan insanı Bu
mutluluk için de geçerlidir. Farkındaysanız genelde mutluluğumuzu da hep
erteleriz. Şunu yapayım, şunu gerçekleştireyim, şu yıl gelsin tam olacak işte o
zaman mutlu olacağım hayatım tamamlanmış olacak deriz. Şartlarımızı tabii ki
iyileştireceğiz ama farkındaysanız mutluluğu beklettiğimiz o planlar asla
tamamlanmıyor. Her tamamlanan hedefte mutluluğu bir sonraki hedefe erteliyoruz.
Hadi bu sefer tersini yapalım. Hedeflere varınca değil hedefe ulaşma yolculuğunda
mutlu olmayı deneyelim. Yani farkındalık ile yaşayalım. Yıllar ilerledikçe
sadece yaşımızı arttırmasın farkındalığımızı da arttırsın. Şartlara değil sana bağlı Bir
araştırma sonucu bize şunu söylüyor, mutluluğun sahip olduğumuz yaşam şartları
ile sandığımız kadar alakası yok. Tabii ki ay sonu kiramı ödeyebilecek miyim?
Geçinebilecek miyim? Mutsuzluk sebebidir. Eğer zaten bir toplumda tek bir insan
bile gece yatağa yatarken geçim derdi ile yatıyorsa ertesi gün kiramı
ödeyebilecek miyim? Derdi ile yatıyorsa o toplumun ayıbıdır. Bundan
bahsetmiyorum. Burada bahsettiğim şey temel barınma ve yeme ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyorsak
ve toplumun ortalama bir insanı gibi de hayat standartlarımız varsa bu çizginin
üzerinde çok da fazla fark olmadığı. Bu araştırma İllinois üniversitesi tarafından
yapılmış. Çok zengin insanların yani yılda 10 milyon dolardan fazla kazanan
insanların mutluluk seviyesinin iyi durumdaki çalışanlarının mutluluk
seviyesinden çok da farklı olmadığı ortaya çıkmış. Şimdi diyeceksiniz ki bir yerden
para geldi, piyango çıktı bu beni mutlu etmeyecek mi? Edecek tabii ki ama burada
insanın her ortama çok hızlı adapte olabilme psikolojisi devreye giriyor. Yani
bu araştırma bize şunu söylüyor. Kısa süreli mutluluklar, gelen anlık haberler
ve değişen hızlı yaşam koşulları ile çok alakalı ama uzun süreli mutluluklar
sahip olunan şartlarla değil kişinin tamamen kendisi ile alakalı. ‘Alıcının
pişmanlığı’ terimini daha önce duymuş olabilirsiniz. Bazen anlık streslerimizi ya
da anlık mutsuzluklarımızı bir şeye sığınarak ya da bir şeylere sahip olarak
geçiştirmeye çalışırız. Bu yüzden de bu psikolojide satın aldığımız şeyler çok
kısa süre sonra işe yaramamaya başlar. Egzersizler, okumalar, araştırmalar,
kısa süreli seyahatler, kendimiz ile doğru vakit geçirmeler bunlar bir şey
satın almadan mutluluğu yakalayabileceğimiz şeyler. Belki bunları
deneyebiliriz. Hem mutluluğu dışarıda aramak yerine kendi içimizde keşfetmiş
oluruz. Bunların her biri bizi mutluluğa götürebilecek küçük adımlar küçük
fikirlerdir. Aldığımız her karar bizim için her karar insan için ve bunları
gerçekleştirirken kendimize karşı biraz daha anlayışlı, sabırlı ve nazik
olursak bence üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yok ve tabii ki hayal
kurmayı kendimizi gerçekleştirme heyecanını asla bırakmamalıyız. Uzm Kln Psikolog Sabiha IŞIK
sabihaisik@outlook.com
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Yazarın diğer yazıları
Antisosyal Kişilik Bozukluğu
- 28/06/2022
Sosyopati ya da psikopati olarak da adlandırılan antisosyal kişilik bozukluğu genel anlamda diğer kişilerin haklarına karşı umursamazlık ve ihlal halidir. Çocukluk veya ilk ergenlik çağında başlayıp yetişkinlik çağında da devam eder. Hilekarlık ve
Terk Edilme ve Ayrılık Korkusu
- 24/06/2022
Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin’ e benzer aşıkların reddedilme ve terkedilme öyküleri mitolojde yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bütün hayatını sevgiliye adayan erkek ve kadın mitleri ile doludur masallar ve efsaneler. Analitik psikolojinin
Göç’ün Psikolojisi ve Sosyolojisi
- 21/06/2022
Uluslararası göç; bir ülkeden bir ülkeye belirli bir süre yaşamak için taşınmak olarak adlandırabiliriz. Göç konusunu sebeplerine göre ayıracak olursak eğer;
1) ekonomik göç yani iş için göç edenler: Eskiden Avrupa mavi yakalı göçmen ararken
Bağlanma türleri ve insan ilişkilerine etkisi
- 17/06/2022
Bağlanma; çocukların küçük yaşta anne veya bakım veren diğer kişi ile kurduğu bağdır. Bebekler küçük yaşlarda bakım veren kişinin ya da annenin her zaman ihtiyaçlarına cevap verebileceğini, güvenli olarak bir psikolojik yapı geliştirdiklerinde onlar
Çocuklarda davranış bozuklukları ve çalma davranışı
- 14/06/2022
Çocuklarda davranış bozuklukları ve çalma davranışı
Bir davranışı problem olarak değerlendirmenin belli objektif ölçüleri vardır. Davranışın değerlendirilmesi sırasında
Kardeşler arası yaş farkı ne kadar olmalıdır?
- 07/06/2022
En sık sorulan sorulardan biri ne zaman ikinci çocuğu yapmalıyım? Kardeşler arası yaş farkı ideali kaç olmalıdır? Bu yazımda bunlara detaylıca değineceğim.
Yaş farkına karar verirken değerlendirilecek konular; anne baba, anne baba ilişkisi, çocuğu
Çocuklarda konuşma geriliği, konuşma gecikmesi
- 03/06/2022
Konuşma bir öğrenme ve iletişim biçimidir. Bebekler etrafındaki olayları gözlemleyerek, cisimlerin isimlerini duyarak zamanla konuşmaya başlarlar. Çocuk beyni ilk üç yaş içerisinde öğrenme ve taklit etmeye çok açıktır. Çok kolay öğrenir ve taklit e
Çocuklara “Hayır”ı Öğretmek, Çocuklara Hayır Diyebilmek
- 31/05/2022
Ne zaman çocuklara “hayır” diyoruz? Ne zaman “dur” diyoruz? Acaba bu hayır’lar bizim hayır’larımız mı yoksa olması gereken hayır’lar mı? Çocukların cezalandırılmaları ile ilgili süreçlerde bazen hayır diyerek, ses tonumuzu da arttırarak yapmaması g
İstediğini ağlayarak yaptırmaya çalışan çocuğa nasıl davranmalıyız? Ödül ve pekiştireç yöntemi nası
- 24/05/2022
Bebek doğduğu andan itibaren ağlamaya başlar. Konuşamadığı için acıktığında, bir yeri ağrıdığında, tuvaleti geldiğinde, herhangi bir rahatsızlık durumu yaşadığında kendini başka türlü ifade edemeyeceği için ağlar. Ağladığında anne gider ve bir sorun
Devamı